Ülkemiz siyasetin de bir süredir milli ve yerli olma sözleri havada uçuşuyor.
Önce literatürlerde geçen milli olma (milliyetçilik) tanımlamasına bir bakalım;
Literatürler milliliği, içinde yer aldığı toplumun tarihsel geçmişine, ekonomik, toplumsal ve siyasal değerlerine, siyasal rejimine, geleneklerineve toplumun tüm kesimlerine ödünsüz olarak sahip çıkmak olarak tarif eder.
Bunun anlamı, Sınırları demokratik kurallarla çizilmiş milliyetçilik anlayışı, bir ulusun tümü için geçerlidir.
O nedenle, milli olmayı birtakım kesimlerin tekeline alması ortaya farklı milliyetçilik anlayışları çıkarır. Örneğin, Hitlerin milliyetçilik anlayışı ile Mustafa Kemal’in milliyetçilik anlayışının birbirinden oldukça farklı anlayışlar oldukları, su götürmez bir gerçektir.
Bu ülkenin tüm insanları, ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı olan, ülkenin geleneklerine bağlı ve toplumun tüm kesimlerini kucaklayan üniter devlet yapısını benimsemiştir.
O nedenle, toplumun birtakım kesimlerinin milliyetçiliğe sahip çıkarak kendilerinden başka toplumun diğer kesimlerini milliyetçi olmamakla suçlamasıve milliyetçiliği kendi tekellerindeymiş gibi bir tavır sergileme anlayışı,toplumda ciddi ayrışmalara ve hatta çatışmalara zemin hazırlar.
Neredeyse her yıl bir seçim ortamı yaşanan ülkemizde, seçim kazanmak uğruna ulusun ortak paydası olan din, milliyetçilik, yerli olmak gibi kavramlar bazı kesimlerin tekeline girmiştir.
Bu ulusun tamamı ülkesini sever, üniter yapısına her ortamda sahip çıkar.Doğrusu da budur. Ayrıca bu anlayışa sahip tüm insanlarımız da milliyetçidir.
Ne var ki, biz yıllarca bunu tam anlamıyla beceremedik ve onun acılarını yaşadık. Geçmiş yıllarda komünizmi savunan bir kısım gencimiz öncelikle milliyetçi (Ulusalcı)olmadıkları için savundukları modellerde yerli olamamış, onlar ya Mao, ya da Stalin yanlısı komünizmin temsilciliğini yapmışlardır.
Bir ülkenin ekonomik model olarak liberalizmle kalkınacağına inananlar olduğu gibi komünizmle kalkınacağına inananların olması son derece doğaldır. Yanlış olan, komünizmi savunanların önce ulusalcı olmamalarıdır.
Örneğin, bir Fransız komünisti önce Fransız milliyetçisi, sonra komünizmin savunucusudur ve hiçbir zaman da Maocu veya Stalinci değildir.
O nedenle bu ülke de hiç kimse sol görüşlü olanları milliyetçi olmamakla suçlayamaz. Bu ülkeyi seven herkes benim gözümde millidir.
GELELİM 2. KONUMUZ OLAN “YERLİOLMAYA”.
Bakıyorum başta ülkemizi 17 yıldır yöneten siyasi iradenin sözcüleriher söze “Milli ve yerli” Olmakla başlıyor.
Yerli olmak, halkının başta gıda ürünleri olmak üzere gereksinimi olan tüm tüketim maddelerinin üretimini kendi ülkesinde yapabilmek, sanayisini geliştirmek ve üretimini artırmak içinüretenleri desteklemektir.
Peki, ülkemizin bugünkü gerçeklerine bakınca bunu görebiliyor muyuz?
Bu açıdan bakınca öncelikle toplumun temel gıda ihtiyaçlarını karşılayacak tarım ürünleri gelir.Ülkemiz 20-25 yıl önce kendine yeten yedi ülkeden birisiydi. Ne oldu da başta buğday olmak üzere mısır, arpa, saman, mercimek, nohut, pirinç, kırmızı et ithal etmek zorunda kaldık?
Şimdide, dün üretim fazlası olarak tarlada kalan soğanın dahi ithal edileceği haberleri dolaşıyor.Üreticilerimizi destekleyerek yerli üretimi artırmanın yollarını aramak yerine, ithal kolaycılığını tercih etmek nasıl yerli olmaktır?
Hiç kimse kendini kandırmasın.Yanlış politikalar Türkiye’de tarımı bitirme noktasına getirmiştir. Kendi köylünü desteklemek yerine,pahalıya mal oluyor diye buğdayı dışardan almanın anlaşılır açıklaması var mıdır?
Tütün ekimini kısıtlayıp, ülkemizi yabancı tütünden yapılmış uluslararasısigara tekellerinin sigaralarına mahkûm etmedik mi?
Şeker pancarı üretimi sınırlanarak halkımız, Amerika’da yetişen şeker kamışından şeker üreten Amerikan Cagrill Firmasının şekerine mahkûm edilmedi mi?
Pahalı olan ilaç fiyatlarını düşürmek amacıyla aşırı fiyat düşüşleri sağlandı. Ne var ki, ilk bakışta halkımızın ucuz ilaca ulaşması sağlansada uzun vadeli hesaplarla buna sesini çıkarmayan yabancı ilaç tekelleri amacına ulaştı.
Böylece üretilençoğu ilacın maliyetini dahi karşılamayan bu fiyat düşüşlerine dayanamayan onlarca yerli ilaç fabrikasının kapanmasına veya yabancı tekellerin eline geçmesine zemin yaratılmadı mı?
20 yıl öncesinde ilaç ihtiyacımızın 0’ nu karşılayacak seviyeye ulaşan yerli ilaç sanayisinin ortadan çekilmesi ileilaç piyasasında rakipsiz kalan yabancı ilaç tekellerinin istedikleri fiyatları uygulattırdığı, istedikleri fiyatı alamayınca da bugün olduğu gibi piyasaya ilaçlarını sürmemeleri sonucu ülkemizde ilaç sıkıntısı yaşanmasını nasıl açıklayacağız?
Bu yanlış politikalar sonun da ilaç ve temel gıda maddelerine de döviz ödemek zorunda kalarak dış borcumuzun katlanmasına neden olunmadı mı?
Hiç kimse kusura bakmasın, bu anlayışla ne yerli ne de milli olunabilir.
Yazık oldu köylümüze, yazık boş kalan tarım verimli topraklarımıza, yazık oldu döviz rezervimize.
Umarım bir an önce yanlıştan dönülür ve üreticimize destek verilerek, halkımızın kendi ürettiklerini yiyebilmesi ve kullanabilmesi ile dövizimizin dışarı kaçması önlenir.
Adım adım yaklaşan küresel ısınmanın yaratacağı tehlikeleri önlemenin ilk şartı olan, yerlitarım üretimimizin arttığı günleri görmemiz dileğiyle, güzel bir hafta diliyorum.